geçen hafta, cumartesi akşam, kapanışla bir festivalin daha sonuna geldik. peki bu iki hafta benim için nasıl geçti ?
festivalin ilk haftasına denk gelen sınavlardan ötürü ve ikinci haftasında ise festivalde görev almamdan dolayı bu yıl bilanço çok iyi değil. fakat performans kötü değil, güzel filmler gördüm
.
haliyle güne bu filmle başlayınca bir anda tüm festival heyecanım kaçtı. bir yandan bir kafede ders çalıştım, yemek yedim. emek sineması eylemine uzaktan da olsa katıldım (polis olay çıkartmayınca gayet güzel geçti), azıcık daha çalıştım ve biraz heyecanla beklediğim terry gilliam filmi sıfır teorisi'ne geldim. yönetmenin izlediğim son filmi yine festivalde, emek sinemasında, tideland olmuştu. tam ergen dönemime denk gelen filmden sonra filmin ruhundan çıkmak istememiştim bir süre ve kendime jeliza-rose adını takmıştım. bu küçük anekdottan sonra filme dönecek olursak,
sonrasında küçük bir boşluk, öğleden sonraki resnais biletimi anneme verdim (pek de beğenmiş, bin kere teşekkür etti) ve sınav çalışması.
renkleri soluk ama güzel bir ingiliz filmi. çok hoşuma gitti, tam bir yalnızlık filmi, ama güzel. kötü de hissetmiyor insan o kadar. müzik bir şahane. sonrasında q & a vardı, yönetmen de pek ciciydi. o da öyle anlattı filmini zaten: "bu tür yalnız bir hayat olabilir ve bu her zaman kötü bir şey olmayabilir, çok sosyal bir hayat mutlu bir hayatın koşulu değildir" minvalinde bir şeyler söyledi.
film çok eğlenceliydi, dekor: cannes film festivali, konu: james toback ile alec baldwin'in bir film projesi var, festivale gidip ona para bulmaya çalışıyorlar. bu esnada yöenetmenlerle, oyuncularla, prodüktörlerle vb insanlarla görüşmeler yapıyorlar. baya eğlenceliydi. tekrar olsa da tekrar izlesem.
o dönemleri düşününce bir de (daha da geriye gitmek lazım hatta), buralar (istiklal caddesi) hep sinemaymış. üzücü bazı şeyler.
sonrasında araya çok yoğun, çok yorucu lakin çok keyifli bir festival çalışması girdi.
tabii benim için filme gitmek imkansız oldu.
her şey adında gizli diye aldım bilet, çok beklediğim türde değildi, bir de gerçekten çok yorgun bir günüme denk geldi. fakat günün sonunda ettore scola fellini filmi yapıyor. etkileyici.
iki haftanın sonunda, özet olarak diyebilirim ki çok festival havasında gibi geçmedi benim için nisan ayı.
çalışmış olmak da beni çok mutlu etti. genel olarak çalışınca mutlu oluyorum, sevdiğim bir ortamda ise bu artıyor tabii.
çok yoruldum ama çok şey öğrendim. muhteşem insanlarla tanıştım. İlginç bir şekilde festivale daha çok dahil olmamdan ötürü bir o kadar uzak hissettim, fazla yakından bakınca bir şey görememek gibi, ki geçen çalıştığımda hiç böyle olmamıştı tam tersi olmuştu çok yakındım ve çok iyi görüyordum. ama kötü olmadı kendimi o festival öforisi dışında da görünce aslında biraz abartı bir hava olduğunu da anladım. yani kimi zaman ölüm kalım meselesine dönüştürdüğüm bu iki haftayı o kadar da abartmaya gerek yokmuş. evet mutlu oluyorum. her zaman. festival başladığında o koltukta oturduğumda iyi hissediyorum ama her şeyi daha kararında hissetmeye başlayabilirim sanırım.
bu sinema yazısından çok şehnaz bu iki hafta ne yaptı yazısı gibi oldu daha çok, günlük gibi ama olsun.
bu sinema yazısından çok şehnaz bu iki hafta ne yaptı yazısı gibi oldu daha çok, günlük gibi ama olsun.
seneye görüşmek üzere :)
not: her filmi tek tek anlatamadım bu sefer.
çok ayrıntılı.
özür dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder