derimin altındakiler.


mk2'nün facebook sayfasını takip ettiğimden under the skin filmi ile ilgili her gün yeni bir reklam afiş bir şey paylaştıklarından filmi büyük bir merakla izlemeye gittim. 
görece uzun süredir vizyonda olan bu filmi minicik bir salonda izlemeye gittim epeyce insan vardı. 
bu filmle alakalı scarlett johansson'un oynuyor olması dışında hiçbir bilgim yoktu hatta o kadar yoktu ki if! 'in programında yer aldığını da sonradan öğrendim.

elimdeki iki veri: scarlett johansson'un güzel siyah saçlı hali ve bilim kurgu. 

108 dakika acaba ne izliyorum diye izledim filmi. hani sıkıldım filan diyemeyeceğim de baya anlamadan izledim. başta tabii bir merak unsuru bir heyecan filan vardı da baktım ki o merak hiç giderilmiyor anlamadan izledim. bence uzun bir video-art gibiydi. metaforlar imgeler havada uçuşuyorsa da bu kadar bilinmezlikten ben şahsen hoşlanmıyorum. 
hikayeyi kafamda yazmaktan da hoşlanmıyorum. sonunu bir takım söylenmeyenleri yazmak başka bir de bütün film hakkında bir şey yazmak başka. 

filmi anlamamış insan seviyesinde bir konu özeti isterseniz: 
scarlett johansson uzaylı ya da robot neyse (onu bile anlamamışım) bir kamyonla dolaşıp erkek düşürmeye çalışıyor. 

o, o kamyonu burada bir yerde kullanıyor olsa, eyvah yani pencereyi açmadan korna sesleriyle zaten tacize uğrardı, ama zavallım oralarda çok da yaver gitmiyor şansı, öyle elini sağlayınca ellisi gibi bir durum da yoktu. 

yöneten, jonathan glazer'mış (yegane sevdiğim iki radiohead şarkısının kliplerinin yönetmeniymiş), michel faber romanı uyarlamasıymış. romanı okumadım ne derece sadık ne derece değil bilemiyorum tabii. 

hasılı diyeceğim şu ki gerçekten başka filmlerden de daha fazla renkler ve zevklerle ilgili bir film. çok seveni de anlıyorum, ilginç bir film atmosferi vs. müzik çok güzeldi. 



not 1: filmden  önce nuri bilge ceylan'ın kış uykusu fragmanını görmek garip bir duyguydu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder