babamı işinden dolayı çok nadiren görüyorum, daha doğrusu her gün az bir şey görüyorum ama eskisi gibi sinemaya pek sık gidemiyoruz. geçtiğimiz pazar beraber vakit bulduk hemen sinemaya gittik.
önce festivalde kaçırdığım j'ai tué ma mere-annemi öldürdüm filmine gitmek istedim ama istanbul'da sadece üç sinemada oynuyormuş ve babamın günün ilk seansına gitmek gibi bir takıntısı var, sonra çok geç oluyormuş.bu yüzden aşka bir film tercih ettik
babamla sinema zevklerimiz genelde uyuşuyor, bazen ben saçma sapan filmlere de gitmek isteyebiliyorum ama genelde sorun yaşamıyoruz. bu sefer de le concert- paris'te son konser'e gitme kararı aldık.
önce festivalde kaçırdığım j'ai tué ma mere-annemi öldürdüm filmine gitmek istedim ama istanbul'da sadece üç sinemada oynuyormuş ve babamın günün ilk seansına gitmek gibi bir takıntısı var, sonra çok geç oluyormuş.bu yüzden aşka bir film tercih ettik
babamla sinema zevklerimiz genelde uyuşuyor, bazen ben saçma sapan filmlere de gitmek isteyebiliyorum ama genelde sorun yaşamıyoruz. bu sefer de le concert- paris'te son konser'e gitme kararı aldık.
bu filmle ilgili de hafif bir ön yargım vardı, yani gitmek istiyorum gibi ama bir emin olamıyorum filan. bu düşüncelerim, filmin yönetmeninin radu mihaileanu olduğunu öğrenince, hemencecik değiştiler.
pek bir sevdiğim train de vie- hayat treni ve va, vis et deviens'in filmlerinin, yalın ama dokunaklı hikayeleri güzel aktaran, bana dokunan hikayelerin yönetmeni.

bu film de daha açılış sahnesinde güzel bir film olacağını belli ediyor.
tüm film boyunca rahatsız edici unsur, rus arkadaşlarımızın fransızca konuşuyor olması (daha doğrusu kayan bir dublaj) ve esas fransızca konuştukları yerler ise bozuk fransızca şeklinde olması. çok ama çok yorucu. rus karakterlerin rusça konuştukları yerlerde alt yazı olabilirdi.
pek bir sevdiğim train de vie- hayat treni ve va, vis et deviens'in filmlerinin, yalın ama dokunaklı hikayeleri güzel aktaran, bana dokunan hikayelerin yönetmeni.
bu film de daha açılış sahnesinde güzel bir film olacağını belli ediyor.
tüm film boyunca rahatsız edici unsur, rus arkadaşlarımızın fransızca konuşuyor olması (daha doğrusu kayan bir dublaj) ve esas fransızca konuştukları yerler ise bozuk fransızca şeklinde olması. çok ama çok yorucu. rus karakterlerin rusça konuştukları yerlerde alt yazı olabilirdi.
film genelinde iyiydi, ancak hayat treni'nden sonra pek yaratıcı gelmedi iki hikayenin de temeli aynı unsura dayanıyor, sadece işlenişi farklı:
-hayat treni'nde yahudilerin kaçmak için alman kılığına girmesi
-eski bir orkestranın bolşoy'un yerine geçip paris'te konser vermesi
bir takım tespitler çok güzelken bazıları ise abartıdan abartı rahatsız edici boyuttaydı, mesela rus grubun paris'teki görmemiş hali.
filmi dinlemek de pek bir şahane.
biraz dağınık bir şekilde anlattım...insan bir filmin genel konusuna değinir oyunculardan bahseder vs değil mi?
öyle olmadı bu sefer.
ama eklemeliyim ki hayat treni'inde trajikomik denge daha iyiydi.
bu üç film arasın va, vis et deviens en sevdiğim bu arada.
-hayat treni'nde yahudilerin kaçmak için alman kılığına girmesi
-eski bir orkestranın bolşoy'un yerine geçip paris'te konser vermesi
bir takım tespitler çok güzelken bazıları ise abartıdan abartı rahatsız edici boyuttaydı, mesela rus grubun paris'teki görmemiş hali.
filmi dinlemek de pek bir şahane.
biraz dağınık bir şekilde anlattım...insan bir filmin genel konusuna değinir oyunculardan bahseder vs değil mi?
öyle olmadı bu sefer.
ama eklemeliyim ki hayat treni'inde trajikomik denge daha iyiydi.
bu üç film arasın va, vis et deviens en sevdiğim bu arada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder