i wanna be loved by you, nobody else but you

bu yılki festivalim iş yoğunluğu sebebiyle çok sönük geçti. festival'de çalışıyor olmak güzel şey ama sadece 5 film görebildim. kendi standartlarıma göre düşük :) yine de bu kadarına bile vakit bulmuş olmam şaşılacak şey olduğu için çok söylenmiyorum. 
gördüğüm 5 film yarı yarıya iyiydi. son izlediğim film poupoupidou oldu, güzel bir kapanış oldu. film gerald hustache mathieu'nün ikinci uzun metrajıymış. aile mirasıyla ilgili fransa'nın en soğuk kentine giden başarılı, polisiye roman yazarının son kitabı için bu kentteki bir yerel ünlünün şüpheli ölümünü araştırmasını anlatıyor. 
film güzel bir tür karışımı olmuş, eğlenceli güzel bir polisiye. garip bir kasvet de barındırıyor, ve hakikaten de filmi izlerken çok üşüyorsunuz. 
polisiye olmasına rağmen film olaylardan ziyade karakterlere odaklanıyor. filmin esas karakteri kendini marilyn monroe ile özdeşleştirmiş bir yerel ünlü. bütün film boyunca marilyn monroe'ya göndermeler var, bu göndermeleri fark etmek filmi izlerken ayrı bir keyif katıyor. ancak başka bir gönderme de var ki, tadından yenmez: filmin yönetmeni gus van sant'ı pek bir seviyormuş, filmde julien charlemagne'a kendi sarı elephant tshirtünü giydirmiş.
bu da böyle bir güzellik.
filmin soundtracki de şahane. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder