öncelikle bu film festivale geldiğinde hiç aldırış etmemişim, hatta o sayfayı es geçip film hakkında konuşmalara pek de kulak asmamışım.
sonra baş rol jean dujardin en iyi erkek oyuncu ödüllerini götürdüğünü duyunca o zaman ilgimi çekti.
hala filmi açıklamamış olmam da çok şeker.
bu yazıda the artist'den bahsediyorum.

sonra bir de uggie ile ilgili tartışmalar başladı, bir de ingiltere'de paralarını geri isteyen izleyiciler olunca, filmin reklamını yapmaya gerek bile kalmadı. epeyce erteledim filmi bu arada, nedense ben de yıl 2012'de sessiz siyah beyaz bir film izlemek konusunda kendime güvenemiyordum.
sevgili sevgilimle uggie'nin performansını görmek için her şeye rağmen filme gittik, ve tek kelimeyle büyülendik.
oyunculuklar harika, evet uggie çok şeker. filmde bir saniye bile sıkılmadık ve 100 dakika için 1920'lere gittik. ve açıkçası o ingiliz izleyicisini de hiç anlamadım.
film çok ünlü bir sessiz film artizinin, filmlerin seslenmesiyle birlikte ünsüzleşmesini ve bununla yüzleşmesini anlatıyor.
hem çok dokunaklı, hem komikçe.
kesinlikle bu yılki favorim.
oscar'lar için içim parçalanıyor, bir yanda midnight in paris var ( ne yazık ki hugo'yu izleyemedim) ama en iyi filmi the artist'in almasını o kadar istiyorum ki. gerçi aday olan diğer filmleri izlemedim.
neyse siz siz olun. bu filmi kesinlikle izleyin!.
sonra baş rol jean dujardin en iyi erkek oyuncu ödüllerini götürdüğünü duyunca o zaman ilgimi çekti.
bu film de neyin nesi diyerekten filmin vizyon tarihini beklemeye koyuldum.
jean dujardin fransız bir komedyen, oranın bir kadın bir erkek'inde erkeği oynayan, çeşitli skeçler yapıp bu şekilde ünlenen bir oyuncu. yetenekli olduğunu biliyordum ama böyle bir filmde görmeyi hiç beklemiyordum. hala filmi açıklamamış olmam da çok şeker.
bu yazıda the artist'den bahsediyorum.
sonra bir de uggie ile ilgili tartışmalar başladı, bir de ingiltere'de paralarını geri isteyen izleyiciler olunca, filmin reklamını yapmaya gerek bile kalmadı. epeyce erteledim filmi bu arada, nedense ben de yıl 2012'de sessiz siyah beyaz bir film izlemek konusunda kendime güvenemiyordum.
sevgili sevgilimle uggie'nin performansını görmek için her şeye rağmen filme gittik, ve tek kelimeyle büyülendik.
oyunculuklar harika, evet uggie çok şeker. filmde bir saniye bile sıkılmadık ve 100 dakika için 1920'lere gittik. ve açıkçası o ingiliz izleyicisini de hiç anlamadım.
film çok ünlü bir sessiz film artizinin, filmlerin seslenmesiyle birlikte ünsüzleşmesini ve bununla yüzleşmesini anlatıyor.
hem çok dokunaklı, hem komikçe.
kesinlikle bu yılki favorim.
oscar'lar için içim parçalanıyor, bir yanda midnight in paris var ( ne yazık ki hugo'yu izleyemedim) ama en iyi filmi the artist'in almasını o kadar istiyorum ki. gerçi aday olan diğer filmleri izlemedim.
neyse siz siz olun. bu filmi kesinlikle izleyin!.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder