fotograf olarak pek bir sevdiğim serge gainsbourg'un en sevdiğim albümü olan histoire de melody nelson albümünün kapağını seçtim. ama yazı sadece bununla alakalı değil.
fransız müzikleriyle ilgili gelen soruyu cevaplamak için uzunca bir yazı yazmayı uygun buldum.
annem biraz eskici, epeyce eskici, ve o da beni gibi fransız ekolünden, hatta benden daha da fransız.
bu yüzden küçüklüğümden beri evde edith piaf, renaud, aznavour gibi fransa'nın babalarını, annelerini ve hatta anneanlerini dinleyerek büyüdüm.
edith piaf sevmemek mümkün mü? bence değil ama zevkler ve renkler tartışılmaz kimseyi yargılamam, ama zaten la môme filminden sonra da sevmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum, ama yine de listenin en başına mon légionnaire'i koyuyorum.
renaud'yu ise o kadar hayran hayran dinlemedim gerçi çok yakışıklıydı filan ama o kadar da ilgimi çekmemişti, sadece bir tane şarkısı vardı ki o yaşta beni çok güldürürdü, aklımda da renaud hep o şarkıyla yer etmişti.
sonra daha bir ergenliğimde axelle red ile bir düetleri vardı çok da güzeldi, mesaj içerikli şarkı ve klip, manhattan kaboul-
tatil köyü odalarında, öğleden sonra uykusuna yatırılırken walkman'imden ayrılmadan hep aynı albümü dinleyerek uyuya kalırdım, uyanık olduğum zaman da zıplaya zıplaya şarkıları söylerdim. adamın bir tek o albümündeki şarkılarını bilirdim meğersem adam çok mühimmiş, joe dassin'miş.
champs-elysées öyle bir şarkıymış ki, daha sonra lisedeyken istiklal'de 5 kız sarhoş kol kola bunu söylemişiz bağıra bağıra.
bir de georges brassens vardı, evde bir kaç box set, bazen de okulda hocalarımız bahsederdi, kelime oyunlarıya bezeli tıngır mıngır bir gitar ile hafif buruk, hafif eğlenceli parçalar yapan ton ton bir amca.
en çok küçükken kelebek avına çıkan külkedisi'nden bahseden şarkıyı severdim, ama sonra bir klasik her zaman klasiktir düşüncesiyle, bankta öpüşen çiftleri anlattığı les amoureux des bancs publics favorim oldu.
sonra herkesin ezberlediği notre-dame'ın kamburu müzikali ile romeo ve jüliyet müzikali şarkıları sınıflarda ve okul koridorlarında duyulmaya başlandı
notre dame de paris - tu vas me détruire
romeo et juliette- vérone
aynı dönemde bir de britney spears furyasından lorie ve alizée diye kadın pop sanatçıları çıktı. baya acayipti,kendimizi şarkı söylerken dans eder buluyorduk
sonra biraz daha "sert" şeyler sevmeye başlayınca başka bir gruba gönül verdik.
kyo bir dönem gerçekten bütün bir fransa'yı etkisi altına aldı. le chemin klibi o kadar çok döndü ki bilmeyen kalmadı.
aslında çok da emo olan bir gruptu. ama hemen fransa'ya giden anne ya da abiden albüm ısmarlandı ve en yakın arkadaşla non stop bu derin sözlere sahip grup dinlenmeye başlandı. bu arkadaşım geçen annesine sitem ediyordu, ben bu grubu dinlerken hiç mi endişelenmedin kanlı manlı, acılı, intiharlı, diye.
ben hala ilk albümlerinin şarkı sözlerini çok beğenirim, aklıma gelmişken dinleyeyim biraz daha.
kyo-le chemin
kyo-je saigne encore
sözlerin ne kadar şairane ve manalı olduğunu tartışır durur hayatımıza anlam katmaya çalışırdık. bu gruba olan ilgimiz ve grubun ömrü çok uzun olmadı.
yine aynı dönem fransız televizyonu izlerken keşfettiğim gerald de palmas diye bir adama sarmıştım. marcher dans le sable isimli albümü elime geçtikten sonra uyurken ya da uyanıkken dinlemediğim bir an kalmamıştı. hala da beğenirim valla, o dönemki fen hocama benzetirdim, ama bunun dersime hiç katkısı olmadı.
aynı kafada hepimizin teoman sağ olsun calogero vardır. ona o kadar sarmadım ben ama sonradan yaptığı iki şarkısı var ki onları çok sevdim.
calogero feat passi- face a la mer bunu da resmen passi'den dolayı seviyorum.
calogero-en apesanteur
ilk okul son sınıf, sene sonunda söylenecek şarkı arıyorduk, okula gidilen tatillerde otobüs yolculuğunda bağıra bağıra söylediğimiz tek bir şarkı vardı.
o grup o dönemler çok ünlüydü, sonra ne oldular bilemiyorum, ama bende panique celtique albümleri vardı, bir takım şarkılarına evde klip çekerdim.
kanlı kılıçlı orta dünyavari fransız kelt halk hikayelerini gayda eşliğinde anlatan rapçiler. yuh dediğinizi duyabiliyorum. ama kim ne derse desin hala şarkılarına eşlik etmek çok eğlenceli.
en ünlü şarkıları da bu oldu:
manau- la tribu de dana
bu da resmen oyun havası, tekerleme gibi
manau- mais qui est la belette
aynı dönem tam ters coğrafyadan zebda diye bir grup da dinlerdim. türkler "vallaa valla" şarkılarından bilir. güneyli baya eğlenceli bir gruptu. onlar da şimdi ne oldu acaba.
zebda-oualalaradime
bu şarkı da striptiz şarkısı resmen :P bütün sarhoş olunan ortamlarda erkeklerin soyunmasıyla sonuçlanır bu şarkı çalınca
zebda-tomber la chemise
rap demişken, en sevdiğim fransızlardan biri olan mc solaar'dan bahsetmeden edemeyeceğim, benim için resmen dünya üzerindeki en iyi rap. bu tarzı seven sevmeyen herkesin kesinlikle dinlemesi gerektiğine inanıyorum desem de.. gerçekten tüm olayı sözlerde.
mc solaar- solaar pleure
sonra lisede fransadan eski bir arkadaşımın istanbul'a taşınmasıyla fransa'nın otçu grubuyla tanışmış oldum: tryo. oranın çevreci ve botanikçi eğlenceli grubu.
bir tane şarkıları var ki, onu paylaşacağım, bir gece önce çok içmiş biri hakkında ve gerçekten de ağır geçmiş bir partinin sountrack'İ, hep bir ağızdan söylenen marşı.
tryo-désolé pour hier soir
fransanın kötü ozanı, ve kimseye itiraf edemeden hala dinlediğim saez var. beni bile depresyona sokan ama hiçbir fransızın ciddiye almadığı, dünyadaki bütün ayrılıkları ve mutsuzlukları yaşamışcasına ağalamalık müzik yapan bir adam.
en ünlü şarkısı bu:
damien saez- jeune et con
bu da benim en sevdiğim, sözleri beni derinden etkileyen ve yaralayan efsane şarkısı:
damien saez- j'veux qu'on baise sur ma tombe
noir désir'den bahsetmeyeceğim. fransa'nın en büyük grubu.ve artık yoklar. özellikle en public albümünü kesinlikle dinleyin. ve niye artık yoklar diye düşünerekten ağlayın. ben öyle yapıyorum arada.
bir diğer büyük grup, ki ne yazık ki benim için şu an hala müzik yaptıkları için ufalmaya başladılar, ama sayısal olarak hala fransa'nın en büyük grubu. stadyum dolduran ve satış rekorları kuran grubu.
aslında 80'ler grubu. ama öyle bir etki etmişler ki, annelerin kızlarıyla ve hatta böyle devam ederlerse torunarıyla dinleyecekleri bir grup oldular.
ben eski dönem şarkılarını daha çok sevsem de görece yeni dönemden bir şarkılarını paylaşayım, melisaa auf der maur ile bir düetleri. ki aslında hiç tarzlarını yansıtan bir şarkı da değil ama.. klip güzel.
indochine-le grand secret
hala da hayalim bir konserlerine gitmektir bu arada.
en güzelini, en klasiğini sona bıraktım aslında, serge gainsbourg. çok bir şey yazmak istemiyorum.
sadece 2010 yılında çıkan serge gainsbourg, vie héroique filmini izlemeniz yeterli olur diye düşünüyorum.
adamın her dönemi ayrı ayrı güzel, ama ben adamın daha konsept albümler yaptığı zamanları seviyorum, ki bunların arasında en sevdiğim, yukarda da belirttiğim gibi 1971 çıkışlı histoire de melody nelson
bu kısacık albüm arabasıyla bisikletli genç bir kıza çarpan orta yaşlı bir adamı anlatıyor.
lolitavari.
serge gainsbourg-ballade de melody nelson
daha neler vardır aklıma gelmeyen.
ama bence yeteri kadar uzun bir liste oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder