çok uzun zamandır bir behzat ç. yazısı yazmak istiyordum.
diziyi çok seviyorum, bence pazar günlerine anlam katan tek şey.
pazar akşamına bizim ailede program yapılmaz, zaten yapmaya da gerek olmaz. saat 8 oldu mu televizyon karşısına kuruluruz. biz derken, ben ve feminist hatun (onun dizinin fanı olması ilginç esas). kitapların da takipçisiydik. filmi de bu yüzden dört gözle bekledik.
behzat ç bir ankara polisiyesi: son hafriyat'ı okuduğumda diziden bile azıcık soğumuştum. çünkü inanılmaz bir kitap. inanılmaz bir kurgu ve karakterler inanılmaz iyi işlenmiş. filmin 2. kitaba çekileceğini duyunca hem çok sevindim hem de tedirgin oldum.
--filmi izlemediysen -kitabı okumadıysan DUR!--
filmi izlemeden filmin nasıl olacağına dair düşüncelerim vardı, bunları da kimseyle paylaşamıyordum çünkü neyin ne kadar uyarlanacağını bilmiyordum. şimdi içim daha rahat.
behzat, kızının ölümünden sonra kendini kapatıyor, konuşmayı reddediyor. kitabın en büyük artısı konuşmaması. onun türlü türlü sessizliklerinin her birinin ayrı bir küfür, ayrı bir düşünce ve bunu sadece bizimkiler anlıyor. bakışından, kaşlarının şeklinden ne düşündüğünü anlıyorlar, ve bütün kitap boyunca konuşacağı anı bekliyoruz.
hala bahar'ın peşinde olan behzat (kitapta savcı yok, o diziye eklenmiş çok hoş bir karakter) suskunluğundan sonraki ilk sözlerini bahar'a söylemek istiyor lakin gün boyu hep söylenecek bir laf, edilecek bir küfür var. behzat da sürekli kendini tutuyor.
berna'nın ölümünden sonra behzat çok ağır bir psikolojik vaka, teşkilattan ötürü de psikologdan rapor alması gerekiyor.
filmdeki en önemli eksik psikolog karakteri.
çünkü red kit ile bağı kuruyor. kitapta aynı psikologa gidiyorlar. ve bütün kitap boyunca ne zaman karşılaşacaklar acaba duygusu çok fena sürüklüyor.
gelelim filme.
film dizinin her hangi bir bölümü gibi, bunun avantajları ve dezavantajları var, şöyle ki, bence diziyi izlemeyen biri için film kötü ve manasız gelebilir. küçücük filme bütün dizi sığıdırılamayacağına göre karakterler üzerinde yoğunlaşılmıyor, ki biz dizi izleyicileri zaten onları tanıyoruz.
yani behzat'ın kızının ölümüyle olan rahatsız ilişkiyi bile filmde tam anlamıyoruz.
filmin en olmamış yanı red kit karakteri olmuş. ki çok iyi bir oyuncu seçmişler, ben tardu flordun'u çok da severim. kendisi hem çok yetenekli hem de böyle sayko rollere de çok uygun. böyle bir oyuncun var, kullan o zaman. red kit karakteri kitapta çok uzun işlenmiş, adam çatlak, sapık. filmde bu karakter çok sıradan kalıyor.
red kit karakterinin anne, babası ve kız kardeşi gözlerinin önünde küçükken öldürülmüş ve kendisi çamaşır makinesine saklanarak kurtulmuş. bu olaydan sonra yetimhanede müdürün japon balıklarını, askerde komutanının kedisini, çalıştığı yerde müdürün kaplumbağasını ve polis teşkilatının köpeğini canlı canlı ölüme terk ediyor. son olarak psikologun kuşunu da saklamak suretiyle hikaye sonlanıyor. intikam alma güdüsüyle yaşayan red kit sırayla bir anneyi, babayı ve kız kardeşi gömüyor.
bundan ötürü seni kalbime gömdüm ismi filme cuk oturmuş, çok da güzel olmuş.
filmde red kit'in bu hayatı çok kestirme bir şekilde işleniyor ve bu yüzden de sapkınlığına çok da inanmıyorsunuz.
filmdeki mezarcı ve kollsuz ahmet karakteri 10 numara olmuş, onları çok beğendim.
cansu dere'nin oynadığı karakter kitapta erkek, yorum yapamayacağım.
kitap ayriyeten biraz daha alttan alta giydiriyor. filmde de hafif bir dokundurma var ama kitapta daha tatlı. ankara'nın bitmez tükenmez belediye işleri, yol, kara, gök, havuz çalışmaları. derin devlet mevzuları her şeye güzelcene geçiriyor kitapta emrah serbes.
——————SPOILER BURADA BITER——————-
sonuç olarak, ben behzat fanıyım. bu film beni tatmin etti bağımsız düşündüüğüm zaman. yoksa kitabın yanına bile yaklaşamıyor ve çok büyük hayal kırıklığı. yani 13 kasım'a kadar diziyi beklerken filmi çıkması baya güzel oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder