you always hurt the one you love -

File:Blue Valentine film.jpg

yılın pek bir konuşulan filmi, blue valentine. 
adı, afişi, oyuncuları, her şey mükemmel. 
peki filmin kendisi?

blue valentine, olmamış bir aşkı mı anlatıyor, yoksa aslında hiç var olmamış bir aşkı bize yaşandığına mı inandırmaya çalışıyor?
filmin buruk havası ve izlendikten sonraki ruh halini veren şey bence aslında filmin olmamış olmasıydı. 
nasıl cümle kurdum ben anlamadım siz anladınız mı acaba. 
yani şöyle ki, film muhteşem bir aşkın sönüşünü filan anlatmıyor bence, çünkü öyle bir muhteşem aşk filan görmüyoruz biz. 
filmden öyle büyük bir şey yok zaten, sadece iç ısıtan ve aynı anda burkan iki şarkı.
yani aslında filmin niye bu kadar tutulduğunu, niye böyle bir film yapmışlar gibi düşüncelere dalarken aslında filmin sizi derinden etkilediğini görüyorsunuz. ama izlediğiniz şeyden ziyade havasından. 

filmde bir kadın (michelle williams) ve bir erkek (ryan gosling) karakterimiz var, gerisi önemsiz. bütün film boyunca kadından nefret etmeye odaklanıyorsunuz. aslında kadından nefret etmek için bir sebep de yok, ama gönül meseleleri bunlar kadın artık adamı sevmiyorsa, sevemiyorsa, bize ne? erkek kadını her şeyiyle kabul ettiği için, kadının her şeye rağmen, kendine rağmen onunla olmasını bekleyemeyiz değil mi? ama kabul etmeliyim ki ben kadın karakterinden nefret ettim. 
güneşli bir hafta onu izlemeyin her şey bulutlanır bir anda. 

filmi duymamış olanlar için: 
"Dean ve Cindy’nin evlilikleri büyük bir başarısızlığa uğramıştır. Hayatlarının bu trajik sürecinde çift, gençlik yıllarına ve birbirlerine aşık oldukları zamanları hatırlamaya çalışırlar.Film zıt kavramları karşı karşıya getiriyor. Sevgi nefrete, geçmiş günümüze, hayal gerçeğe, gençlik yaşlılığa, erkek kadına karşı geliyor."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder