oyunlar oyunlar hepsi ayrı güzel, nedensiz gülüyor yüzündeki çizgiler *

bu yazıya da giriş yazsam mı. aslında tiyatro yazıları yazmaktan pek hoşlanmıyorum, çünkü sinemayla olandan farklı bir bağım var, kendimi çok yorum yapabileceğim bir pozisyonda bulmuyorum. bir de okumadığım bir oyun hakkında yorum yapmak da bana her zaman doğru gelmiyor, e şimdi o kadar yeni modern oyunlar da var yeni yerli yazarlar vs, hepsini okumak mümkün değil (kendi adıma konuşuyorum) e okumadan da bir yorumda bulunmak eksikmiş gibi geliyor, izlediğim şeyin ne kadarını tekst elvermiş vs bunları görmek daha zor (yine kendi adıma konuşuyorum, bu konuda bir eğitim alınca belki tekst okunmadan da anlaşılabilir seviyeye geliyordur insanlar. bilmiyorum)
2013-2014 sezonunda şu ana kadar izlediğim oyunları yazayım dedim. böyle toplu yazı yazmaktan da hoşlanmıyorum yazı çok uzuyor eminim kimse bakmıyor (yani aslında tek tek yazdığım şeylerin de okunduğundan pek emin değilim) ama şimdi bir sayfada 11 tane oyun görünce insan cayar.


 bütün çılgınlar sever beni : italya'da buhranlar geçirirken, kendimi istanbul'a attığım bir vakit sezonu moda sahnesi'nin bu oyunuyla açtım. fakat pek doğru bir vakit değildi 4 günde 6 seans EMDR terapisine girdim panik atak amaçlı fakat bu terapi, atağı da tetikleyebiliyormuş. 
oyunu izlemek için salona girdiğimde kabus gibi sıranın en köşesine, en çıkılmayacak yerinde oturmam gerektiğini görünce kuruldum, nitekim 60 dakika süren oyunun 40 dakikası sessizce kendi köşemde panik atak geçirdim. o yüzden oyun hakkında ne söylesem bilemiyorum. 

oyun yossi (mert fırat) eski arkadaşı angel (volkan yosunlu) ve eşi maria (aslı tandoğan) arasında geçenleri anlatıyor. maria'nın çok aksesuar bir karakter olmasından ötürü bir kenara koyarsam, karşımızda iki zıt karakter var, yossi, hem zengin hem başarılı kendine güvenen ve iddialı, angel ise daha idealist alçak gönüllü. artık iyi oyunculuk mu bilemeyeceğim ama mert fırat'ı pata küte dövmek istiyorsunuz o kadar gıcık bir tipi canlandırıyor, angel'ı canlandıran volkan yosunlu'ya ise "ah canıııım " diye sarılmak istiyorsunuz. oyun bence eğlenceliydi zaten komikli komikli diyaloglar, kurgusu iyi. fakat gerçekten parça parça yakaladıklarımdan bir şey aktarıyorum çünkü ara ara panik atağı geçirmeye çalışırken ara ara "izle izle, odaklanırsan atak da geçer" diye kendime telkinlerde bulunuyordum.
aslı tandoğan o kadar beğenmedim diyeceğim ama bilemiyorum ki gerçekten yok bir karakter canlandırıyor bu yüzden de yorum yapmakta zorlanıyorum , bütün oyun boyunca sahnede harp çalıyor (o yüzden baya başarılı!).
velhasıl, mert fırat'ı hiç sahnede ve hatta komedide izlememiş olanlarınız için ilginç bir deneyim olacak, volkan yosunlu isminde yetenekli bir oyuncuyla da tanışacaksınız. 
ve keyifli olabilecek bir 60 dakika. 


 şapkalı o. çocuğu: istanbul'u bir sonraki ziyaret edişimde yine hemencicik bir tiyatroya attım kendimi, bu sefer işimi daha sağlama aldım, doktorla gittim :P şaka bir yana pek bir tiyatrosever olan iki kuzenimle beraber gittik, biri doktor karanlık bir salonda rahatlatan bir düşünce.

bir bağımlılık hikayesi. o yüzden çok tanıdık, bence hayatta herkes bir şeye bağımlı, oyun bunu iyi aktarıyor. Oyunda evrim doğanünal yeterhakan atalayesra dermancıoğluve murat mahmutyazıcıoğlu oynuyor. şahesen en çok murat mahmutyazıcıoğlu'nu sevdim ama bütün oyuncular çok iyi oynamış. 
epeyce küfürlü bir oyun ben pek rahatsız olmadım. oyunu da dediğim gibi epey beğendim, bir yerde hatta bitmesine filan üzüldüm. 















kim korkar hain kurttan: okuldan tanıdığım hira tekindor'un ilk oyunu, bu yüzden yazın çok heyecanlandım. aslında hiçbir zaman çok yakın olmamış olsak da onun adına pek sevindim ve heyecanlandım. özellikle de kadroyu görünce epey merakla yine bir istanbul ziyaretim esnasında oyuna gittim.
edward albee'nin hem sinemaya uyarlanan hem de bir çok kez sahnelenen mühim bir oyunu. ben bunu da okumadım tabii ki. 

martha (zerrin tekindor), george (tardu flordun) çifti ile nick (şükrü özyıldız), honey (nilperi şahinkaya) çiftinin bir gecesine tanık oluyorz. aslında martha ve george'un ev ve hayatına giriyoruz. karşımızda çatlak bir orta yaşlı çift ile durumdan habersiz yeni evli genç bir çift var. 
oyun çok uzun, ben normalde sevmem öyle 3 perde filan herkes bilir, ama bu sefer uzunluk beni hiç rahatsız etmedi. belki de ilk defa izliyor olmamdan kaynaklı, ne sinema uyarlamasını ne de başka bir sahnelenişini izledim, zaten gittiğimde konudan bile bihaberdim. bu yüzden de çok büyük bir merakla gözümü kırpmadan izledim.
oyunculukları da beğendim, zerrin tekindor'u biraz büyük buldum, aslında karakter için rahatsız edici değildi ama bir önceki oyununda da benzer bir şekilde oynadığını düşününce beni biraz sıktı. diğer üç oyuncuyu beğendim.
oyunu da genel olarak beğendim, okumamış olduğum için ne kadar reji onu bilmiyorum, ne gibi numaralar yenilikler var onu da bilmiyorum. ama keyifli bir 2 saat geçirdim.


 duvar: arkadaşım ece karaağaç'ın yazıp yönettiği bir oyun. bana tanıştığımızda göndermişti oyunu, okuduğumda epey beğenmiştim. geçen ben italya'dayken çalışmalara başlamış oyunu çıkarmış, tabii döndüğümde hemen izlemeye gittim. 
bir anne ve bir kız var diyeyim, bir evdeler. 
daha fazla detay vermeyeyim. oyun okuduğumda da çok beğenmiştim, izlediğimde daha az beğendim, daha çok kast kaynaklı. oyuncular iyi ama sanki roller hiç oturmamış onlara. olmamış.
revize edilse çok şahane oyun olacak, nitekim ara verdiler bakalım, yeni sezona çok güzel dönüş yapacaklar.


 largo desolato, burada tekrar anlatmayacağım tabii ki. link veriyorum. -


Katil Joe  biletleri. 23 Nisan 23 Nisan  katil joe:  bu oyunun önce sinema uyarlamasını izledim daha sonra teksti okudum son olarak da oyunu izledim. okuduğumda oyunu fazla amerikan bulmuştum yani ne demekse oyunun yazarı tracy letts amerikalı, ama işte sahnede nasıl durur sırıtır mı diye düşünmedim değil. 
valla hiç öyle olmadı mehmet birkiye yönetiminde şahane bir oyun çıkmış. tabii oyunculuklar da epeyce iyiydi.

chris (taner ölmez) 'in çok borcu vardır, ve anne babası (mehmet birkiye) ayrıdır. chris'in bir de çok sevdiği bir kız kardeşi vardır, dottie (öykü karayel). chris'in babasının yeni bir eşi vardır, sharla (defne halman), chris ile anlaşamıyorlar. 
chris'İn çılgın bir planı vardır, babasını, kız kardeşini, babasının sevgilisini ve bir de ünlü katil/detektif joe cooper (engin hepileri) 'ı dahil eder.

filmle kıyaslayabiliyorum ancak çünkü tekstin dili çok kötüydü dediğim gibi fazla amerikancaydı. 
oyun bir evin içinde geçiyor, ve duvara sürekli yansıtılan bit tv var, bu fikri çok beğendim, hem tv'deki programlar yansıtılıyor hem de sahnelenmeyen şeyler. 
taner ölmez epey iyiydi. favorim ise defne halman oldu bir de mehmet birkiye'ye çok güldüm, baya güldüm. 
filmde joe'yu matthew mcconaughey canlandırıyor ve hiç beğenmemiştim, oyunda engin hepileri'nin yorumu daha iyi olmuş, özellikle temizlik hastası tripleri oyun sonrasında da konuşur olduk. 
valla biz mevi ile epey beğendik.


  hamlet: ikinci kere hamlet izliyorum. hiç klasik bir sahnelenişini izlemedim henüz. şahsen çok da sevdiğim bir oyun değildir, kişisel zevk olarak yani, yoksa shakespeare'i boklamıyorum.
bir önceki izlediğim hamlet kötü bir anı olarak hafızamda yer etti, tabii o kadar yer etti ki mazoşitik zevk alıyorum aklıma getirdikçe. ostermeier'in hamlet'iydi hiç onu anlatmak gibi bir niyetim yok konumuz o değil. sıradan izleyici beni çok zorlamıştı.

kemal aydoğan rejisiyle bu sefer hamlet izlemeye gittik. hamlet de onur ünsal, hala da çizgi filmleşmemiş bir ses tonuyla konuşmadığı bir karakterini izleyemedim, burada yemiş ve kesinlikle oyundaki en iyi performans ona aitti.  
bir arkadaşımın uyarısıyla hamlet izleyeceğim düşüncesiyle değil de her hangi bir oyunu izleyeceğim diye düşünerek gittim. 
ne hamlet olarak ne de başka bir oyun olarak hoşlanmadım. yani ben beğenmedim, beni çok zorladı. ki niye beğenmediğim de tam açıklayamıyorum kendim de tespit edemiyorum. yani sahne tasarımını beğendim, oyunculuklar çok iyi (gertrude'e bayıldım!). ama yok bana geçmiyor. 
gidip görün bu tarz işler de pek çıkmıyor memleketten beğenirsin beğenmezsin o ayrı. 
bana dediğim gibi çok hitap etmedi.
ha kadro da şu şekil:

hamlet : onur ünsal
gertrude : esra kızıldoğan
ophelia : kübra kip
laudius : murat tüzün
polonius, osric : timur acar
laertes, guildenstern : inan ulaş torun
horatio, rosencrantz : çağlar yalçınkaya
hayalet, oyuncu kral : hasan demirtaş
oyuncu kraliçe, mezarcı : alper baytekin


 tehlikeli oyunlar: benim sanırım 2 yıldır gitmeyi ertelediğim bir oyun. bunun tek sebebi de oğuz atay'dan okumadan önce izlemek istemiyor oluşum. sonra bir arkadaşım kitabı boş vermemi ve kesinlikle izlemem gerektiğini söyledi. 
sanırım bu 2 yıl içince aldığım en iyi karar olabilir. 
erdem şenocak, iki salıncak. tek başına koca kitabı oynuyor. böyle bir performans izlemedim. 130 dakika boyunca o karakterden şu karaktere geçip duruyor.
resmen kitap canlanmış karşımızda. 
bu oyunu kesinlikle yakalayıp gidin. 
tekrar tekrar gidin hatta. 














oyuncu yönetmenini arıyor: güzel seyirlik komikli bir oyun. cuma akşamı 9 saatlik ders üzerine gittim. çok eğlendim, çok güldüm. 
6 oyuncunun sahne arasında bir sonraki sahnenin gelmesini beklerken ki diyaloglarına tanık oluyoruz. tam bir oyunculukla azıcık azıcık atışan bir oyun. epeyce güldüm. kadro da güzel: 

charles: mutlu güney
eve: ayçe abana 
frances: esra kızıldoğan 
brian: onur ünsal
alan: timur acar 
yönetmen: alper baytekin
debra: deniz elmas

özellikle timur acar onur ünsal atışmaları çok komikti. 
tek perde eğlenceli. 


Bir Delinin Hatıra Defteri bir delinin hatıra defteri: evet her halde devlet tiyatrolarının en çok konuşulan oyunu. ankara'dan turneye gelecekleri haberini alınca biraz çılgınca bir girişimle kendimizi sabahın 8'inde DT küçük sahne gişesinde bulduk. önce biraz kendimizi manyak ve salak gibi hissettik, "e hani kimse yok kesin kimsenin haberi yok boşu boşuna 2 saat bekleyip rahat bir şekilde alacağız biletleri." dedik fakat öyle olmadı, arkamıza bir 10 kişi daha geldi ve gişe açıldığında da kalan son 6 bileti alıp çıktık. 20 gün sonra da oyuna gittik. 
belki bilmeyen bir iki kişi kalmıştır diye özet geçeyim, 
ayrıca oyun tek perde 1 saat 30 dakika, panik atağı ya da ne olduğunu bilmedğim o şeyi atlatmımş olmama rağmen tek perdelik 1 saat 30 dakikalık bir oyuna girerken içimin hiç de rahat olmadığını söylemeliyim. günün sonunda yine kazasız belasız atlattım.

oyun gogol oyuncumuz erdal beşikçioğlu, dekor bir vinç. 
tasarım olarak inanılmaz güzel, üsküdar tekel sahnesinin zaten büyülü bir havası var bir de dumanlar arasından ışıklandırılmış bir vinç yükselince baya güzel oluyor. 
vincin tepesinde bir adam.
ben oyunu çok beğenmedim, şöyle benim rus edebiyatıyla bir takım sorunlarım var.
yoksa erdal beşikçioğlu çok iyi oynamış, çok da fiziksel bir oyun, o vincin tepesinden sallanırken, oradan oraya yürürken baya düştü düşecek korkusuyla izledik. 
çok iyi oynamış, deliyi oynamış, sanırım daha aşama aşama delirmesi gerekiyor gibi geldi bana sonradan arkadaşım da beni onayladı onun oyunla ilgili yazısı burada .
yani dediğim gibi muhteşem bir performans izledik 2 saat boyunca, bilet bulmayı başarırsanız siz de gidin ama beni tehlikeli oyunlar kadar koltuğa çakmadı. 
bu oyunla ilgili bir diğer güzel yazı.-
tam olarak yazının son cümlesindeki gibi performansın biraz oyunun önüne geçtiğini hissediyorsunuz.


 garaj: ben severim böyle, iki kişi olsun muhabbet etsinler, mekansız, zamansız şeyler hoşuma gidiyor. elbette ki bir mekan ve zaman var izlediğimiz oyunda, yılbaşı gecesi bir garajda geçiyor. iki kişinin karşılaşması: enis arıkan ve güven murat  akpınarkemal hamamcıoğlu yazmış ipek bilginde yönetmiş, ortaya çok keyifli 65 dakikalık bir iş çıkmış. bir travesti ile fotoğrafçılık okuyan bir gencin karşılaşması. 
iki farklı karakterde insanın resmen birbiriyle imtihanı. 
epeyce güldüm, minik alternatif tiyatrolarda böyle bir in yer face aşkı vardı diye bu oyuna azıcık ön yargıyla gittim, herkes çok methediyor diye dedim kesin böl küfürlü, bağırmalı çağırmalı, seksli filan. ama hiiiiiiç öyle değilmiş sempatikli komikli, çok iyi iki oyunculu güzel bir oyun. 
yer bulursanız gidin!



izlemek istediklerim: (her yıl böyle bir liste yapıyorum ve asla azalmıyor, bitmiyor, artarak devam ediyor hatta):

-dövüş gecesi, dot
-soytarılar, tiyatrohal
-arturo ui'nin önlenebilir tırmanışı, tiyatroadam 
-babamın cesetleri, krek
-kimsenin ölmediği bir günün ertesiydi, altıdan sonra yapım
-nehir, oyun atölyesi
-6.5, ikincikat
-üst kattaki terorist, ikincikat
-hamlet, DT
-yaşamak denen bu zahmetli iş, DT
-evim! güzel evim!, bulutiyatro
-ben ettim sen etme, merve engin & dadans
-üç yapraklı yonca, tiyatro öteki hayatlar
-karanlık korkusu, studio oyuncuları
-veriler, semaver kumpanya
-teklif, tiyatropol


*erkin gören'in eğer elman biterse şarkısından alıntıdır. şarkı da pek sevimli olduğu için linkini koyuyorum. -

2 yorum: